İnsanın İkinci Doğası

mountains-3901178_640

İnsan, dünyaya yalnızca biyolojik bir donanımla gelmez; aynı zamanda potansiyeller, eğilimler ve yetilerle dolu bir varlıktır. Felsefenin ve kelamın kadim tartışmalarından biri olan “insanın doğası” meselesi, bu başlangıç noktasını ikiye ayırır: Biri, bize verilen ve hazır bulduğumuz “birinci doğa”; diğeri ise irademizle, seçimlerimizle ve çabamızla inşa ettiğimiz “ikinci doğa.” Asıl değerli olan ve insanı insan yapan da bu ikinci doğadır, çünkü o, bilinçli bir anlam ve amaç arayışının ürünüdür.

İçgüdüden Erdeme: Birinci Doğanın Dönüşümü

İnsanın birinci doğası, genellikle üç temel yeti etrafında şekillenir: Arzu (şehvet), öfke (gazap) ve akıl. Bu yetiler, ham ve işlenmemiş halleriyle varoluşun temelini oluşturur. Örneğin, neslin devamı için arzu gereklidir; haksızlık karşısında durmak için öfke bir itici güç olabilir; hayatta kalmak ve sorun çözmek için akıl vazgeçilmezdir.

Ancak ikinci doğa, bu temel yetilerin dengeli ve erdemli bir biçimde yönetilmesiyle ortaya çıkar. Bu dönüşümle birlikte:

  • Arzu, ölçülü ve meşru bir aile bağı içinde yaşandığında iffete dönüşür.
  • Öfke, kişisel çıkarlar için değil, başkalarını koruma ve adalet için kullanıldığında şecaate (cesaret ve yiğitliğe) evrilir.
  • Akıl, yıkıcı bir zekâya değil, yapıcı ve dengeleyici bir anlayışa hizmet ettiğinde hikmete ulaşır.

Dolayısıyla iffet, şecaat ve hikmet gibi erdemler, doğuştan gelen özellikler değil, insanın kendi iradesiyle ürettiği ikincil ve daha üstün değerlerdir.

Anlam Arayışı ve Kolektif İyi

İnsanın ikinci bir doğa inşa etme süreci, temelde bir anlam arayışıdır. Anlam, amaçla eş değerdir. Bir toplumun ya da bireyin bir amacı varsa, bir anlamı da vardır; amacı yoksa anlamsızlaşır. Bu amaç, insanın kendi kendine atadığı bir hedeftir. Örneğin, “Benim bu dünyadaki varlık amacım, başkalarına iyilik yapmak ve muhtaç olanlara el uzatmaktır,” diyen bir insan, kendine anlamlı bir ikinci doğa inşa etmektedir.

Bu noktada Kur’an-ı Kerim, ikinci doğanın inşası için yol gösterici kavramlar sunar. Bu kavramların ortak özelliği, bireysel çıkarı aşan ve kolektif iyiliği hedefleyen bir ahlak anlayışı önermesidir:

  • Maruf: Tanışmanın ve bir araya gelmenin ötesinde, farklılıkları bir zenginlik olarak görerek “ortak iyi” üzerinde uzlaşma ve onu birlikte var etme çabasıdır.
  • Emn: Herkesin insani standartların en üst seviyesinde yaşayabildiği, güvene dayalı bir toplumsal ortam yaratma sorumluluğudur.
  • Mülkiyet: Başkasına bağımlı olmaktan kurtulup önce kendine malik olma, yani özgürleşme halidir. Bu, insanın onurunun ve haysiyetinin temelini oluşturur.

Bu ilkeler, insanı bencil bir varlık olmaktan çıkarıp, başkasının iyiliğini düşündüğünde kendi iyiliğinin de sağlanacağı kolektif bir adalet anlayışına yöneltir. Nitekim Kur’an’da belirtildiği gibi, yeryüzünde kalıcı olan, başkalarına faydası dokunan işler ve eylemlerdir: “İnsanlara fayda veren şeye gelince, o yeryüzünde kalır.”

Günümüz Dünyasında İkinci Doğayı İnşa Etmek

Modern dünyanın getirdiği savaşlar, katliamlar, ekolojik krizler ve kapitalist tüketim kültürü, bu idealleri bir hayal gibi gösterebilir. Bencilliğin ve çıkar ilişkilerinin egemen olduğu, sosyal Darwinist bir anlayışla “zayıf olanın ezilmesine” göz yumulan bir sistemde, kolektif iyilik nasıl sağlanabilir?

Ancak tam da bu sorunlar, ikinci bir doğa inşa etme ihtiyacını her zamankinden daha acil hale getirmektedir. İnsan, düştüğü yerden kalkar. Günümüz dünyasının düşüşü, “ortak kader” ve “ortak iyi” kavramlarını kaybetmesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle çözüm, eksik olanı tamamlamaktan geçer. Eğer günümüz ilişkilerinde merhamet, empati ve adalet eksikse, inşa edilecek ikinci doğa bu değerler üzerine kurulmalıdır.

Bu, bir tür “merhamet devrimi” gibidir. Yıkıcı ideolojilerin “kana susamış” bir insan modeli önerdiği yerde, alternatif, “merhamete susamış” ve bu duyguyla hareket eden bir insan modeli yaratmaktır. Bu, iki kanatlı bir ahlak anlayışını gerektirir: Tıpkı bir bilgisayarı koruyan antivirüs programı gibi, toplumu kötülüklerden (fücur) koruyacak değer duvarları (takva) örmek ve aynı zamanda iyiliği aktif olarak yaymaktır.

Sonuç: İkinci Bir Şans Olarak İkinci Doğa

İnsanın ikinci doğası, verili olanın üzerine bilinçle eklenen, onu aşan ve yücelten bir projedir. Bu, insanın onurunun, haysiyetinin ve izzet-i nefsinin çekirdeğidir. Bizi diğer varlıklardan ayıran bu potansiyel, aynı zamanda bir “ikinci şans” gibidir. Her doğan çocuk, insanlığın umudunun tükenmediğinin bir göstergesi olduğu gibi, her bireyin ikinci bir doğa inşa etme potansiyeli de daha adil ve merhametli bir dünyanın her zaman mümkün olduğunun kanıtıdır. Bu inşa süreci, insanın en temel ve en onurlu yolculuğudur.

İlgili videoya aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Paylaş

İstanbul Okulu

İstanbul Okulu

İstanbul Okulu; dinî ve felsefî pek çok meseleyi uzman konuklarla ele almayı hedefleyen yepyeni bir YouTube kanalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kategoriler

Görüş ve önerileriniz için bizimle iletişime geçebilirsiniz.