Dinin Çekirdeği Tevhid

ramadan-5128849_640

Bir meyvenin içinde ne varsa, onun özünü barındıran çekirdeğinde de o vardır. Bu basit ama derin analoji, dinin en temel ilkesi olan tevhid ile dinin toplumsal hayattaki yansımaları arasındaki ilişkiyi anlamak için güçlü bir başlangıç noktası sunar. Eğer tevhid, din ağacının çekirdeği ise, bu çekirdeğin doğru anlaşılması, sağlıklı, besleyici ve gölgesinde huzur bulunan bir ağacın yeşermesini sağlar. Ancak bu çekirdek bozulursa veya yanlış yorumlanırsa, ortaya çıkan yapı, insanlığı zehirleyen, hasta ve anomali dolu bir bitkiden farksız olur. Bugün din adına yaşanan pek çok sorunun ve şikâyetin kökeni, bu çekirdeğin özünden koparılmasına dayanmaktadır.

Tevhid, en yalın anlamıyla Allah’ın birliğidir. Fakat bu ilkenin derinliği, salt metafizik bir kabulün çok ötesine uzanır. Kur’an-ı Kerim, “Elhamdülillahi Rabbil alemin” (Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’adır) diyerek başlar ve “Kul euzu birabbinnas” (De ki: İnsanların Rabbine sığınırım) ifadeleriyle son bulur. Bu başlangıç ve bitiş, tevhidin evrensel ve kapsayıcı ruhunu özetler. Allah, sadece belirli bir kavmin, ırkın veya dinin tekelinde değildir; O, bütün varlık alanlarının ve bütün insanlığın Rabbidir.

Bu ilahi birlik, yeryüzünde de bir yansıma bulmalıdır. Eğer Allah bir ise, O’nun yarattığı insanlık da birdir. Bütün insanların tek bir anne ve babadan (Hz. Adem ve Hz. Havva) geldiği inancı, ırkçılığa karşı en köklü reddiyedir. Bu ilke, kimsenin renginden, dilinden veya kökeninden dolayı bir başkasından üstün olamayacağını, her insanın sırf insan olduğu için onurlu ve eşit haklara sahip olduğunu ilan eder. Dolayısıyla tevhid, ilahi birlikten yola çıkarak insanlığın birliğine, dertlerimizin ortaklığına ve amaçlarımızın birliğine uzanan geniş bir yelpaze sunar.

Tevhidin Karşıtı: Şirk ve Toplumsal Parçalanma

Bir kavramı anlamanın en iyi yollarından biri, onun karşıtını incelemektir. Tevhidin karşıtı olan şirk, yani Allah’a ortak koşmak, tıpkı tevhid gibi sadece teolojik bir hata değildir; aynı zamanda derin toplumsal ve psikolojik yıkımlara yol açan bir sapmadır. Kur’an, bu yıkımı son derece çarpıcı bir tasvirle anlatır:

Allah’a şirk koşan kimse, sanki gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir (Hac Suresi, 31).

Bu ayet, şirk halinin bireysel ve toplumsal sonuçlarını üç aşamada resmeder:

  1. Gökten Boşluğa Düşmek: Bu, bir anlam yitimini, varoluşsal bir boşluğu ifade eder. Ortak bir amaca ve anlama bağlanamayan birey ve toplumlar, anlamsızlık içinde savrulur.
  2. Yırtıcı Kuşlar Tarafından Didiklenmek: Bu, toplumsal parçalanmanın metaforudur. Birlik ruhunu yitirmiş toplumlar; dinler, ideolojiler, kimlikler ve medeniyetler adına birbirlerini didikler. Her grup, hakikati aramak yerine kendi kimliğini dayatarak diğerini yok etmeye çalışır. “Medeniyetler çatışması” gibi teoriler, aslında bu “didiklenme” halinin teorik bir kılıfıdır. İş birliği ve birlikte var olma potansiyeli, çatışma ve yok etme kültürüne kurban edilir.
  3. Uzak Bir Yere Sürüklenmek: Bu, tarih sahnesinden silinmeyi, kimsenin farkına varmadığı bir ücra köşede yok olup gitmeyi simgeler. Birbirini yiyerek enerjisini tüketen toplumlar, en sonunda tarihsel bir anlamsızlığa ve unutulmuşluğa mahkûm olurlar.

Haniflik: Hakikati Tek Başına Savunma Cesareti

Tevhidin pratik hayattaki en somut karşılıklarından biri de “haniflik”tir. Hanif, Hz. İbrahim örneğinde olduğu gibi, toplumun tamamı bir yanlışı kolektif olarak doğru kabul etse bile, tek başına hakikatin yanında durma cesaretini gösteren kişidir. O, kurulu düzenin sahteliğini, putlarını ve yanlışlarını inkâr eden bir “inkârcıdır”. Ancak onun inkârı, yıkıcı değil, yapıcıdır; çünkü o, sahte olanı yıkarak hakiki olanın yerini açar.

Hz. İbrahim’in, baltayı en büyük putun boynuna asıp “Bunu o yapmıştır” diyerek kavmini kendi akıllarıyla yüzleştirmesi, tam da bu hanif duruşun bir örneğidir. Bu duruş, hakikati kamusal alanda bedelini ödemeyi göze alarak haykırmaktır. Bu cesaret olmadan, tevhid ilkesi düşünsel bir fanteziden öteye geçemez.

Sonuç: Kimlik Savaşlarından Ortak Yaşama

Bugün dünya, bir yol ayrımındadır. Ya dinleri ve kimlikleri birer savaş aracına dönüştürerek birbirimizi “didiklediğimiz” bir şirk düzeni kuracağız ya da tevhidin birleştirici ruhuyla ortak bir yaşam inşa edeceğiz. Endülüs’te farklı inançların bir arada yaşama ve üretme kültürünü ifade eden “convivencia” (birlikte yaşam), tevhidin toplumsal bir meyveye dönüştüğünde ne kadar verimli olabileceğinin tarihsel bir kanıtıdır. Öte yandan, din adına yapılan katliamlar ve savaşlar, tevhid çekirdeğinin nasıl bozulup zehirli bir ağaca dönüşebileceğinin acı birer örneğidir.

Nihayetinde tevhid, bizi pasif bir inanca değil, aktif bir sorumluluğa davet eder. Bu sorumluluk, insan onurunu her şeyin merkezine koymak, farklılıkları birer çatışma vesilesi değil, bir zenginlik olarak görmek ve dünyayı tüm insanlık için daha yaşanılır bir yer kılma amacında birleşmektir. Bugünümüzün ve yarınımızın nasıl olacağı, bu evrensel çekirdeği nasıl anladığımıza ve onu nasıl bir toprağa ektiğimize bağlıdır.

İlgili videoya aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Paylaş

İstanbul Okulu

İstanbul Okulu

İstanbul Okulu; dinî ve felsefî pek çok meseleyi uzman konuklarla ele almayı hedefleyen yepyeni bir YouTube kanalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kategoriler

Görüş ve önerileriniz için bizimle iletişime geçebilirsiniz.