Bilgi, Nesne ve Gündelik Hayatta Mantığın Rolü

bilgi felsefesi

Felsefenin en temel sorularından biri olan “Bilgi olanaklı mıdır?” sorusu, bizi kaçınılmaz olarak bilginin neye yönelik olduğu, yani “nesnesi” üzerine düşünmeye sevk eder. Bir yargının doğruluğu, sınırları ve gerçeklikle olan ilişkisi, tamamen bu nesnenin nasıl kavrandığına bağlıdır. Felsefe tarihi, bu nesneye yönelik farklı bakış açılarıyla dolu bir panorama sunarken, bu soyut tartışmaların aslında gündelik hayatımızdaki düşünme biçimlerimizi nasıl şekillendirdiğini görmek şaşırtıcıdır.

Bilginin Nesnesi: Değişen Bir Kavram

Felsefi düşünce tarihinde bilginin nesnesine ilişkin temel olarak üç farklı yaklaşım öne çıkar:

  1. Nesnenin Bağımsız Gerçekliği: Bu görüşe göre bilginin nesnesi, onu algılayan özneden tamamen bağımsız, kendi başına var olan bir gerçekliktir. Platon’un “idealar”ı veya Aristoteles’in nesnelere özünü veren “eidos”ları (formları) bu yaklaşıma örnektir. Bu bakış açısında, duyusal dünyanın sürekli değişen yapısının ötesinde, akılla kavranabilen, değişmez ve mutlak bir gerçeklik vardır. Bilgi, zihnimizdeki yargının bu değişmez nesneyle tam bir uyum (“uygunluk”) içinde olmasıyla olanaklı hale gelir. Doğru bilgi, yani “hakikat”, zamana ve mekâna göre değişmeyen bu özü konu edinen bilgidir.
  2. Nesnenin Göreliliği ve Değişimi: Özellikle Sofistlerin savunduğu bu yaklaşıma göre ise bilgi, duyusal verilerden ibarettir. Duyularımıza konu olan nesneler ise sürekli bir değişim halindedir. Bir nesnenin niteliği, ya onu algılayan öznenin durumuna (örneğin hasta birinin bir odayı soğuk hissetmesi) ya da başka nesnelerle olan ilişkisine (örneğin bir kişinin başka birine göre uzun veya kısa olması) göre değişir. Nesne sürekli değiştiği için, onun hakkında dile getirilen bilgi yargısı da mutlak ve evrensel bir hakikat olamaz. Bu durumda bilgi olanaklıdır, ancak her zaman göreli ve değişkendir.
  3. Nesnenin İnşa Edilmesi: Modern sonrası düşüncede ise nesne ile özne arasındaki ilişki farklı bir boyut kazanır. Bu görüşe göre nesne, özneden bağımsız bir şekilde keşfedilmeyi bekleyen bir varlık değildir. Aksine, “söylem” (discourse) tarafından inşa edilen, sınırları çizilen ve anlam yüklenen bir yapıdır. Örneğin, bir dağın ne olduğu; coğrafi bir oluşum mu, edebi bir imge mi, yoksa tırmanılacak bir engel mi olduğu, onu çevreleyen kültürel, bilimsel ve toplumsal söylemler tarafından belirlenir. Gerçeklik, artık dışarıda bulunan ve keşfedilen bir şey değil, belirli bir söylem çerçevesi içinde kurulan bir yapıdır. Doğruluk, yine yargının nesneye uygunluğudur ancak bu nesne, söylemin inşa ettiği bir nesnedir.

Felsefeden Hayata: Gündelik Düşüncenin Mantıksal Temelleri

Bu soyut ve felsefi tartışmalar, günlük yaşamımızdan ne kadar uzak görünebilir? Aslında, her an bu tartışmaların pratik sonuçlarını yaşarız. Özellikle mantık, felsefenin en teknik alanlarından biri olmasına rağmen, kökleri en temel düşünme eylemlerimizde saklıdır.

Hepimiz, farkında olmadan temel mantık ilkeleriyle düşünürüz. Bir kafeden “çay” istediğimizde ve bize “kahve” geldiğinde, itiraz etmemizin altında yatan temel ilke “özdeşlik ilkesi”dir: Çay, çaydır, kahve değildir. Zihnimiz, bir şeyin aynı anda hem kendisi hem de başka bir şey olamayacağını doğal bir yatkınlıkla bilir. Bu, felsefe veya mantık eğitimi almadan da kullandığımız, insana özgü temel bir düşünme biçimidir.

Peki, eğer zaten mantıksal düşünme yetisine sahipsek, mantık eğitiminin ne gibi bir faydası olabilir? Burada güzel bir benzetme devreye girer: Her insanın hayal kurma yetisi vardır ama herkes bir yazar değildir. Yazarlık eğitimi, doğuştan gelen hayal gücünü nasıl etkili bir şekilde kullanacağımızı, onu nasıl bir kurgu içinde biçimlendireceğimizi ve eksiklerini nasıl gidereceğimizi öğretir.

Aynı şekilde mantık eğitimi de doğuştan gelen akıl yürütme yetimizi mükemmelleştirir. Bu eğitim sayesinde:

  • Kendi düşünce süreçlerimizdeki eksiklikleri ve mantıksal hataları fark ederiz.
  • Karşımızdaki bir kişinin argümanında bulunan tutarsızlıkları, temelsiz sıçramaları veya çelişkileri net bir şekilde görebiliriz.
  • Düşüncelerimizi daha sağlam temellere oturtarak daha geçerli ve ikna edici çıkarımlar yapabiliriz.

Kısacası mantık eğitimi, doğal yatkınlığımızı bilinçli bir yetkinliğe dönüştürür. Gündelik hayatta karşılaştığımız sayısız iddia, argüman ve bilgi akışı karşısında zihinsel bir keskinlik kazanmamızı sağlar.

Sonuç

Bilginin ne olduğu ve neye dayandığı sorusu, bizi gerçekliğin doğası üzerine derin bir yolculuğa çıkarır. Bu yolculuk, nesnenin bağımsız bir varlık olmasından, söylem tarafından inşa edilen bir yapıya dönüşmesine kadar uzanır. Ancak bu felsefi sorgulama, pratik hayattan kopuk bir zihin egzersizi değildir. Aksine, “nasıl düşündüğümüzü” şekillendiren mantık ilkeleriyle doğrudan bağlantılıdır. Gündelik hayatta kullandığımız doğal akıl yürütmeleri, bilinçli bir eğitimle mükemmelleştirmek, hem kendimizi daha iyi ifade etmemizi hem de dünyayı daha eleştirel bir gözle anlamamızı sağlayan paha biçilmez bir yetenektir.

İlgili videoya aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Paylaş

İstanbul Okulu

İstanbul Okulu

İstanbul Okulu; dinî ve felsefî pek çok meseleyi uzman konuklarla ele almayı hedefleyen yepyeni bir YouTube kanalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kategoriler

Görüş ve önerileriniz için bizimle iletişime geçebilirsiniz.