Hz. Peygamber’in İki Aşamalı Misyonu

islam-8519137_640

Hz. Peygamber’in misyonu, genellikle tek bir başlık altında ele alınsa da, derinlemesine bakıldığında iki temel ve birbirini tamamlayan aşamadan oluştuğu görülür: zihinsel bir devrim ve toplumsal bir ıslah. Bu iki aşama, hem yöntem hem de hedef bakımından farklılık gösterir. Biri, anlık ve köklü bir zihniyet değişikliğini hedeflerken, diğeri bu yeni zihniyet üzerine inşa edilecek toplumun sabırlı bir şekilde iyileştirilmesini amaçlar.

Birinci Aşama: Zihinsel Devrim ve Bireyin İnşası

Peygamberlik misyonunun ilk ve en temel adımı, ıslah edilemeyecek kadar kökleşmiş bir paradigmayı yıkmayı hedefleyen bir devrimdir. Çok tanrılı bir inanç sisteminin, kabileciliğin ve adaletsizliğin normalleştiği bir toplumda, mevcut yapıyı kısmi iyileştirmelerle düzeltmek mümkün değildir. Bu nedenle, Mekke dönemi, doğrudan bireyin zihnini hedef alan keskin bir zihinsel dönüşüm süreci olarak tanımlanabilir.

Bu devrimin merkezinde, tevhit inancının yerleştirilmesi bulunur. Yani, sayısız ilah ve otorite figürünü reddedip, yalnızca tek bir yaratıcı olan Allah’a iman etme anlayışı. Bu anlayış, beraberinde şu temel ilkeleri getirir:

  1. Ahiret İnancı ve Sorumluluk Bilinci: Ölümden sonra bir hayatın var olduğu ve her insanın bu dünyadaki eylemlerinden sorumlu tutulacağı fikri, bireyin ahlaki pusulasını yeniden ayarlar. Bu, adaletin er ya da geç tecelli edeceği bir üst bilinci inşa eder.
  2. Bireyin Doğrudan İnşası: Toplumsal değişimden önce, değişimi gerçekleştirecek bireylerin yetiştirilmesi gerekir. Mekke döneminde az sayıda insanın Müslüman olması, bu sürecin nicelikten çok niteliğe odaklandığını gösterir. Zira organize bir güç ve toplumsal destek olmadan, bir davanın sadece haklı olması yayılması için yeterli değildir. Bu dönemde yetişen bireyler, Medine’de başlayacak toplumsal projenin çekirdek kadrosunu oluşturmuştur.

Bu zihinsel devrim başarılı olmadan, toplumsal ıslah çalışmalarına geçmek imkânsızdır. Çünkü toplum, onu oluşturan bireylerin zihniyetinin bir yansımasıdır.

İkinci Aşama: Toplumsal Islah ve Kamusal Alanın İnşası

Zihinsel devrimle temelleri atılan yeni paradigmanın toplumsal hayata yansıması, Medine döneminde başlayan ıslah çalışmalarıyla gerçekleşir. Islah, mevcut durumu iyileştirme, eksiklikleri giderme ve sistemi daha adil ve işler hale getirme sürecidir. Bu, hukuktan ekonomiye, aile yapısından sosyal ilişkilere kadar hayatın her alanını kapsayan uzun soluklu bir projedir.

Kur’an-ı Kerim’deki Hud Suresi’nin 88. ayeti, bu ıslah misyonunun adeta bir manifestosu niteliğindedir. Bu ayet, bir reform projesinin hangi temel ilkeler üzerine kurulması gerektiğini açıkça ortaya koyar:

  1. Meşruiyetin Kaynağı: İlahi Otorite
    Islah projesi, kişisel bir dava veya liderin kendi çıkarı için yürüttüğü bir hareket değildir. Hareket noktasının, herkesi gözeten ve hiçbir şahsi çıkarı olmayan üst bir otoriteye, yani Allah’a dayandırılması, projeye tartışılmaz bir meşruiyet kazandırır. İnsanların yönettiği otoriteler, kendi çıkarlarını gözeten bir yapıya sahip olabilirken, ilahi otoritenin tek amacı insanın faydasıdır. Bu durum, insanların reform sürecine güven duymasını ve gönülden katılmasını sağlar.
  2. Liyakat ve Temsil: “Söylediğini Yaşamak”
    Islah lideri, insanlardan istediği şeyleri önce kendi hayatında uygulayan bir örnek olmalıdır. “Söylediğiniz şey, yaşamınızda bir heykel gibi görünsün” ilkesi, yani temsil, tebliğin en etkili yoludur. Bir ilkenin sadece sözde kalmadığını, yaşanabilir ve uygulanabilir olduğunu göstermek, insanların o ilkeyi benimsemesini kolaylaştırır. Bu aynı zamanda liderin samimiyetinin de en büyük kanıtıdır.
  3. Liyakat Esası: Aidiyetlerin Reddi
    Değerlendirme ve görevlendirmelerde ölçüt, kişinin soyu, kabilesi, sosyal statüsü veya herhangi bir gruba olan aidiyeti değil, kişisel yetenekleri, karakteri ve liyakatidir. Peygamberlik görevinin dahi belirli bir soya veya zenginliğe bağlı olmaması, bu ilkenin en üst düzeydeki tezahürüdür. Bir toplumu trajediden korumanın yolu, görevleri nepotizm veya aidiyetlere göre değil, ehliyete göre dağıtmaktan geçer.

İradenin ve İlahi Desteğin Rolü

Bir toplumun içinde yetişip o toplumun yanlışlarını görmek ve bunları değiştirme iddiasında bulunmak, olağanüstü bir irade gerektirir. Bir filozof, sorunları tespit edip teşhis koyabilir, ancak bir peygamber, bu sorunları çözmek için eyleme geçme ve bu yolda sebat etme iradesini gösterir. Kur’an’ın “Ulul Azm” (Azim Sahibi) olarak nitelediği peygamberlerin en belirgin özelliği, zekâlarından ziyade bu sarsılmaz iradeleridir.

Ancak bu irade, tek başına yeterli değildir. Özellikle kadın hakları gibi toplumun sinir uçlarına dokunan radikal reformlarda, kararın doğrudan ilahi vahye dayandırılması (“Fetvayı Allah verir”), peygamberin elini güçlendirmiş ve olası itirazları temelden engellemiştir. Bu durum, reform sürecinin arkasında ilahi bir iradenin olduğunu gösterir.

Sonuç: Çaba, Tevekkül ve Şükür Döngüsü

Hz. Peygamber’in ıslah modeli, müminler için de evrensel bir ahlak çerçevesi sunar. Bu model şu adımlardan oluşur:

  • Gayret: Bir hedef için gücünün son sınırına kadar çabalamak.
  • Tevekkül: Elinden geleni yaptıktan sonra sonucu Allah’a emanet etmek.
  • Tevfik ve Şükür: Eğer bir başarı elde edilirse, bunu kendi dehasına değil, “Ancak Allah’ın yardımıyla” (ve ma tevfiki illa billah) gerçekleştiğini bilerek Allah’a şükretmek.

Sonuç olarak, Hz. Peygamber’in misyonu, önce bireyin zihin dünyasında köklü bir devrim gerçekleştirmiş, ardından bu sağlam temel üzerine adil, merhametli ve liyakat esaslı bir toplumu sabırla inşa etmiştir. Bu iki aşamalı model, günümüzde de anlamlı bir değişim arzulayanlar için yol gösterici bir vizyon sunmaktadır.

İlgili videoya aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Paylaş

İstanbul Okulu

İstanbul Okulu

İstanbul Okulu; dinî ve felsefî pek çok meseleyi uzman konuklarla ele almayı hedefleyen yepyeni bir YouTube kanalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kategoriler

Görüş ve önerileriniz için bizimle iletişime geçebilirsiniz.