Statükoyu Aşan Nebevî Vizyonu

prayer-5069713_640

Peygamberlerin misyonu, mevcut toplumsal düzeni korumak ve kutsamak değil, onu temelden sarsarak insanlığı daha yüksek bir varoluş standardına davet etmektir. Bu davet, Kur’an’ın “Ufku’l-Âlâ” (Yüksek Ufuk) olarak tanımladığı, ilahi bir vizyonu ifade eder. Bu vizyon, peygamberin gönderildiği toplumun içinde bulunduğu durumu muhafaza etmeyi değil, insani değerlerin en dip yaptığı bir noktadan alıp, onur ve adaletin zirvesine taşımayı hedefler.

Toplumsal Çöküş ve Bireyin Yokluğu

Nebevî müdahalenin gerekli olduğu toplumlar, insan ilişkilerinin en kötü formlarını yaşadığı, değerlerin aşındığı bir çöküş dönemindedir. Bu çöküşün en çarpıcı örneklerinden biri, “kız çocuklarının öldürülmesi” olgusudur. Bu ifade, sadece bir çocuğun fiziken ortadan kaldırılması anlamına gelmez. Aynı zamanda, kadınların haklarını, potansiyellerini ve umutlarını ellerinden alarak onları metaforik olarak “öldüren” soyut bir eylemi de kapsar. Bugün “cam tavan sendromu” olarak adlandırılan, kadınların yeteneklerine rağmen belirli bir seviyenin üzerine çıkmasını engelleyen görünmez duvarlar da bu soyut öldürmenin modern bir yansımasıdır.

Bu toplumsal yapının temelinde yatan en büyük sorun, “birey”in yokluğudur. İnsan, kendi başına bir değer ve hak öznesi olarak değil, ancak bir kabileye veya gruba ait olduğu sürece var olabilen bir parçadır. Kabilesinin koruması altında olmayan bir kişinin ne hakkı ne de güvencesi vardır. Bu bağımlılık, insanları özgür iradeden ve sorumluluktan uzaklaştıran, onları korunma arayışıyla başkalarına boyun eğen “köle ruhlu” varlıklara dönüştürür.

Misyonun İlk Adımı: Özgür Bireyi İnşa Etmek

İşte bu noktada Nebevî Vizyon’un ilk ve en devrimci adımı devreye girer: özgür bireyi inşa etmek. Peygamberin görevi, insana kabile veya toplum şemsiyesi olmadan da değerli ve dokunulmaz olduğunu öğretmektir. Kur’an’ın “her birinizin teker teker hesaba çekileceği” vurgusu, bu bireysel sorumluluğun ve özgürlüğün teolojik temelini oluşturur. Ancak özgürlük, alışkanlıklarından vazgeçmek istemeyen ve sorumluluktan kaçan bağımlı insanlar için korkutucu bir tekliftir. Bu nedenle, misyonun ilk ve en zorlu aşaması, insanın kendi zihnindeki prangaları kırmasını sağlamaktır.

Dönüşümün Stratejisi: Müddessir Suresi’nin Yol Haritası

Peki, bu köklü dönüşüm nasıl gerçekleştirilecektir? Kur’an-ı Kerim, Müddessir Suresi ile bu misyonun stratejik bir yol haritasını sunar. Bu sure, peygamberin kişisel tecrübesinden evrensel bir davaya uzanan sürecin adımlarını net bir şekilde ortaya koyar:

  1. “Kalk ve Uyar” (Kum fe enzir): Bu, içsel aydınlanmayı ve kişisel tecrübeyi toplumsal bir eyleme dönüştürme emridir. Misyon, bireysel bir arayış olmaktan çıkıp, insanlığı uyarma sorumluluğuna evrilir.
  2. “Sadece Rabbini Yücelt” (Ve rabbeke fe kebbir): Bu ilke, davanın merkezine “ben”i değil, ilahi mesajı yerleştirir. Peygamber, egoyu ve kişisel bir kült oluşturma potansiyelini ortadan kaldırarak, davanın odağını saf ve mutlak olan Yaratıcı’ya yöneltir. Bu, misyonun bir “benlik davasına” dönüşmesini engelleyen en temel sigortadır.
  3. “Kötülükten ve Kirden Uzaklaş” (Ve’r-rucze fehcur): Bu emir, misyonun en kritik entelektüel ve ruhsal adımıdır. “Rucz” kelimesi, sadece fiziki pisliği değil, aynı zamanda toplumun zihinlere yüklediği tüm tortuları, batıl inançları, köhne gelenekleri ve insan onuruna aykırı alışkanlıkları ifade eder. Bu, “elalem ne der?” baskısından, atalar kültünden ve aklın süzgecinden geçirilmemiş her türlü toplumsal dayatmadan zihinsel bir hicrettir.

Eleştirel Bilinç ve Sürekli Islah

“Rucz”dan uzaklaşmak, topluma ve geleneğe körü körüne sırt çevirmek anlamına gelmez. Aksine, onlarla araya bir mesafe koyarak eleştirel bir bilinç (basiret) geliştirmeyi gerektirir. Bu bilinçle peygamber ve onun yolunu izleyenler, toplumsal mirası üç aşamalı bir değerlendirmeye tabi tutar:

  • İmha: İnsanlık onuruna aykırı, zalimane uygulamaları tamamen ortadan kaldırmak.
  • İbka: Evrensel ahlaki değerlerle uyumlu, güzel ve faydalı olanı koruyup devam ettirmek.
  • Islah: Zamanla bozulmuş, özünden sapmış ancak kurtarılabilir olanı onarmak ve iyileştirmek.

Bu vizyon, belirli bir tarihsel döneme hapsedilemez. Peygamberin başlattığı bu ıslah süreci, onun vefatıyla sona ermemiştir. Bu, her neslin kendi çağının “cahiliyesini” teşhis etmesini, kendi toplumunun tortularıyla yüzleşmesini ve insanlığı o “Yüksek Ufuk”a bir adım daha yaklaştırmak için çabalamasını gerektiren, zamana ve mekâna yayılan sürekli bir görevdir. Asıl mesele, 7. yüzyıl Arabistan’ını yermek değil, o Nebevî gözle bugünün dünyasına bakabilme cesaretini göstermektir.

İlgili videoya aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Paylaş

İstanbul Okulu

İstanbul Okulu

İstanbul Okulu; dinî ve felsefî pek çok meseleyi uzman konuklarla ele almayı hedefleyen yepyeni bir YouTube kanalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kategoriler

Görüş ve önerileriniz için bizimle iletişime geçebilirsiniz.